Yolumuz Devrim Yolu
Forumumuzdan daha iyi faydalanmak için ve bizlere destek olmak için lütfen üye olunuz..
Yolumuz Devrim Yolu
Forumumuzdan daha iyi faydalanmak için ve bizlere destek olmak için lütfen üye olunuz..
Yolumuz Devrim Yolu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaPortalLatest imagesKayıt OlGiriş yapZiyaretçi Defteri
Similar topics

     

     Nusayrilik (Arap Aleviliği)

    Aşağa gitmek 
    YazarMesaj
    FiraT_58
    Admin
    Admin
    FiraT_58


    Erkek Mesaj Sayısı : 372
    Yaş : 31
    Nerden : İZMİR
    Kayıt tarihi : 06/12/08


    Başarı Puanı Başarı Puanı:
    Nusayrilik (Arap Aleviliği) Imgleft100/47Nusayrilik (Arap Aleviliği) Emptybarbleue  (100/47)

    Nusayrilik (Arap Aleviliği) Empty
    MesajKonu: Nusayrilik (Arap Aleviliği)   Nusayrilik (Arap Aleviliği) EmptySalı Mart 03, 2009 8:31 pm

    NUSAYRİ İSMİ NERDEN GELİYOR

    Nusayri ismi ile ilgili olarak doğu bilimcisi Fransız Massignon temelde beş kaynak öne sürer.
    1) Massignon diyor ki:’ kimileri, Nusayri adı, tahkir amacıyla Nasrani adının küçültme kalıbı olabilir:’ (Nasrani Hıristiyan demektir. Sünniler Alevileri Hıristiyan yada Yahudi olmakla suçlarlardı.)
    yanlış. Nasrani kelimesinin Arapça’ya göre küçültme kalıbı olsaydı(Nusayrani) olması gerekirdi. (Mahmut Reyhani gölgesiz ışıklarII sayfa 21 )
    2) Kufe deki Nasuraya köyü
    3) Nazerini kelimesinin bozması olabilir. (bu sözcük Latince’dir ve haçlılar tarafından oradaki dağa bu isim verildi. Aynı zamanda Suriye’de küçük bir eyaletin ismidir.)
    4) Uydurma Şii şehitlerinden biri olan Nuşayr isminden geliyor olabilir.
    5) bu iddiaların en sağlamı, Muhammed bin Nusayr adındaki birinin adıyla ilgili olmasıdır.
    Massignon böyle diyor. Bu arada, kimi ılımlı ve dost kılığına girmek isteyen bazı yazarlar, Muhammed bin Nusayr kötü bir isim kazanmış diye Alevilere(Nusayriler) acıyarak, ona intisap etmesini uygunsuz sayıyor ve ismin başka kaynaktan geldiğini iddia ediyorlar. Kimileri ‘ aleviler 5-6 ve 7. yy Sünni iktidarın zulüm ve baskısından kaçarak Nusre denilen dağa tırmanıp yerleştiler, daha sonra dağın adını alıp, Nusayri adıyla tanınmaya başladılar’ diyor. Buda yanlış. Zira Nusre ile bağlantılı olsaydı, yine Arapça’nın kurallarına göre nusrevi olması gerekirdi. (Reyhani II 22)

    Doğrusu; Nusayri adının ancak Muhammed bin Nusayr yandaşlarına, onun ilim ve içtihadını taklit edenlere verilen bir isimdir. Bu şahsa iftira atıldığı için Nusayri’ler bu şahsı terk edecek, ondan teberri edecek değiller.

    ETNİK KÖKEN

    Nusayrilerin etnik kökeni üzerinde duranların başında Tankut gelir. Tankut(1938) eski Türk topluluklarının inançlarından iz taşıdıklarından hareketle Nusayri’lerin Türk olduklarını iddia eder. Bu görüşü Önder de destekler. Önder, yerli ve yabancı antropologların Nusayri’lerden elde ettikleri kafa endisi, dil ve kültürel özelliklerine dayanarak, bu gurubun Türk olduğunu savunur.
    Andrews(1992: 214-218), arıngberg-laonatza(1999: 199) ve olsson(1999) Nusayri’lerin Arap etnik kökene sahip olduklarını savunmaktadırlar. Nusayri’lerin büyük çoğunluğu da (% 99.5) kendilerini Arap alevisi olarak tanımlarlar. {güler(1994), sönmez(1994), Rande(1994), Reyhani(1995)} (Hüseyin Türk’ün Hatay’da yaptığı alan çalışmasında Nusayrilere ‘kendinizi ne olarak tanımlıyorsunuz?’ sorusuna verilen cevaplarla yapılan ankette bu sonuç çıkmıştır.)

    TARİHİ KÖKEN

    Nusayriler zahiri olarak kendilerini; Müslümanlığın ikiye bölündüğü gadir humm ve kerbela olayını çok önemli sayarak, tarihi kökenlerini buraya dayandırırlar. Ancak Batıni olarak Aleviliği, dünyanın yaratılışına kadar dayandırırlar. Batıni yön inanç sisteminde incelenecektir. Zahiri olarak hz Muhammed’in 23 yıl boyunca Ali’yi ve onun yüceliğini anlattığını ve veda haccı dönüşü gadir humm denen yerde Ali’yi insanlara Mevla olarak bıraktığı iddiasına dayanarak Aleviliği Ali’nin sırrına erenler olarak tanımlarlar ve bu günü en büyük bayram olarak kutlarlar. Peygamberden sonra Alinin ve ehlibeytin yolunu takip eden, 12 imam ardından giden bu cemaat için Muhammed bin Nusayr dönüm noktası olmuştur.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://forumydy.yetkinforum.com
    FiraT_58
    Admin
    Admin
    FiraT_58


    Erkek Mesaj Sayısı : 372
    Yaş : 31
    Nerden : İZMİR
    Kayıt tarihi : 06/12/08


    Başarı Puanı Başarı Puanı:
    Nusayrilik (Arap Aleviliği) Imgleft100/47Nusayrilik (Arap Aleviliği) Emptybarbleue  (100/47)

    Nusayrilik (Arap Aleviliği) Empty
    MesajKonu: Geri: Nusayrilik (Arap Aleviliği)   Nusayrilik (Arap Aleviliği) EmptySalı Mart 03, 2009 8:31 pm

    MUHAMMED BİN NUSAYR

    873 yılında vefat eden bu zat, ehlibeytin 11. imamı Hasan Askerinin adamı ve hemen hemen meclisinden eksik olmayan sadık bir müridiydi.(Reyhani II 22) Hasan Askerinin meclisinden olan Şiilerin kıskanmaları sonucu ilk Şiilerin iftiralarına uğradı. Muhammed bin Nusayr’dan 40 yıl sonra, Şii alimlerinden Nobahtı, bu büyük zata ağza alınmayacak kötü töhmetler yöneltti. Ondan sonra hangi Şii yazar Nusayrilerden söz erse, aynı töhmetleri yuvarlayıp atıyordu Şiilerin bu yaman buluşu Sünniler için etkili bir silah oldu. Kimi Sünni alimler Nusayriliği, tüm Şiilerin bir ayıbı olarak yüzlerine vuruyordu. Bu durum onlara o kadar ağır gelmiş ki Nusayri’leri kötülemekte Sünniler kadar karşı durum aldılar. (Reyhani II 22-26)

    MUHAMMED BİN NUSAYR DAN SONRA ALEVİLER

    873 yılında vefat eden bu zat(Muhammed bin Nusayr) aslında bir mezhep kurucusu değildi. O imam Hasan Askeri’nin talebesiydi. Ondan sonra kendisi, ehlibeytin adap ve kültürüne göre talebeler yetiştirdi.(Reyhani II 28)
    Bu talebelerin sayısının çok fazla olduğu bilinir ama 51 tanesi çok özeldi. 17 tanesi ıraklı, 17 tanesi Suriyeli ve 17 tanesi ise diğer yerlerdendi. Nusayrilik bu 51 müridin Nusayriliği yaymasıyla yaygınlaşır. İçlerinde büyük hükümdarlar da vardı. Bunlardan hamdani devletinin hükümdarları seyfüddevle( bu lakap kendisine yiğitliğinden dolayı Abbasiler tarafından verilmiştir. Devletin kılıcı anlamına gelir.), Rüknüddevle, ebu Firas Hamdani vb)

    HÜSEYİN BİN HAMDAN EL HASİYBİ

    Mısırlı olan Muhammed bin Nusayr’ın talebelerinin talebesi olan bu şahıs mezhebinde asıl kurucusu ve geliştiricisidir. Hasiybi Aleviliğin gelişmesini genellikle Suriye ve ırakta sağladı. Alevi cemaatinin lideri olarak daha sonra Bağdat’a geçti. Oradan Halep’e geçti. Yaşamının son bölümlerini Halep’te geçirdi. Vefatı hicri 346-358 arasında olması gerek. Rastbaş ve el hidayetül kübra kitapları ünlüdür. Bundan başka esmaül eimme, el-maide ve el-ihvan kitaplarını yazmıştır. (Reyhani II 44)

    HASİYBİDEN SONRA ALEVİLER

    Hasiybi'den sonra; Seyyid Muhammed b. Ali el-Cilli, Hasiybi halifesi olarak yürüttüğü (Halep), diğeri de Seyyid Ali el-Cisri'nin yürüttüğü (Basra) olmak üzere iki merkez oluştu. Hasiybi’den sonra ebul-Hüseyin Muhammed bin Ali el-Cilli Nusayrilerin en büyük dini lideri sayılır. Cilli’nin talebesi olan Surur bin Kesir Et-tabarani Alevilerin başına geçti. (Reyhani II 46) Seyyid el-Cilli'den sonra, Halep'te ki merkez Lazkiye'ye taşındı ve başkanlığını halife Ebu Said el-Meymün Sürür b. Kasım Et-Tabarani yapıyordu.(et-Tavil)
    Hasiybi’nin fıkıh ve felsefe metodunu izleyerek yaşama ve genişletme görevini üstlendi.
    969 yılında Taberiye kasabasında doğan bu zat( el-Meymün Sürür b. Kasım Et-Tabarani) şeyhi olan Cilli’nin de bulunduğu ve alevi merkezi sayılan Halep’e geçti. (Reyhani II 46)
    Bu dönemde Alevilerin hicreti iki yöne doğru oldu. Bir kısmı Halep’e ve bir kısmı da Lazkiye yöresine geçti. Alevilerin tarihinde iki karanlık dönemden söz edilir. İlki haçlı seferleri idi. Diğeri ise Halep’e hicret eden Alevilerin büyük sonu olan Halep katliamıdır. Çaldıran savaşı dönüşünde Halep’e gelen yavuz selim’in 70000 aleviyi öldürdüğü Nusayriler arasında hep söylenegelen bir şeydir. Kurtulanlarda Lazkiye oradan da Antakya İskenderun ve daha yukarısına çıkmıştır. (Reyhani II)
    Haçlılar, ölen Hıristiyanların öcünü Aleviler'den alıyorlardı. Diyarbakır, Malatya, Tarsus, Adana, Antakya, Lazkiye Alevileri ortadan silindiler. Buna bir de Hama-Humus-Lazkiye-Antakya bölgesindeki deprem eklenince, Aleviler acınacak hale düştüler, siyasi-dini örgütleri çözüldü. Bu arada Türkler geldi. Nusayri dağlarında çarpışma, ölüm, katliam eksik olmadı. Ardından Moğol saldırısı, çok yaman oldu, bir sel gibi önünde ne varsa sildi, süpürdü. Abbasi Selçuklu, Arap, Osmanlı şehirleri, hükümdarlıkları bir bir çöküyordu. Timurlenk (1336-1405), inanç bakımından katkısız bir Aleviydi . Şam'ı fethettiği zaman, kendisinden ehlibeytin öcünü alması istenmişti. Timur; yağma ve katliama izin verdi. İnsan kafalarından bir tepe oluştu. (et-Tavil)
    M.G. et al-Tavil, konumuza özel yazmış olduğu Tarihül Aleviyyin (1924) adlı kitabında şöyle demektedir: Baalbek ve Humus tarafları, İslam Devleti tarafından fethedilmek için yardım zorunlu oldu. Irak ve Mısır'dan gelen kuvvetlere. Bir de Medine'den Gadir Hum biatına katılan 450 mücahit katıldı. Bu küçük gruba Nusayra (yardımcık) denildi. Cihat kuralına göre; fethedilen yerler, fetheden orduya verilirdi. Nasyr grubunun bulunduğu dağlık arazi, bunlara verilerek, buraya Nusayra dağları denildi. Daha sonra Lübnan dağı-Antakya hattındaki bütün dağlara Nusayra dağları, burada yaşayanlara da Nusayri denildi. Medine'deki Ensarlardan oluşan bu Ensari mücahit grubu, Arapların Kahtan soyundandırlar. Bunlar; halen burada yaşayan Nusayrilerin atalarıdır diyebiliriz.

    Halep'te yaşayan Aleviler, ya öldürüldü veya kaçıp kurtuldu. Canlarını kurtarmak için kaçabilenler genellikle Akdeniz kıyılarına doğru kaçıp, Lazkiye'den Mersin'e kadar uzanan deniz kıyılarını işgal ettiler. O zamanlarda da bu bölgeler, ormanla kaplı idi. Ormanları kesip, tarım alanı haline getirdiler. Bu yüzden salt tarım işleriyle meşgul oldukları için kendilerine (Fellah) ismi takıldı. Zira, Arapça olan fellah kelimesi çiftçi anlamındadır.

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://forumydy.yetkinforum.com
    FiraT_58
    Admin
    Admin
    FiraT_58


    Erkek Mesaj Sayısı : 372
    Yaş : 31
    Nerden : İZMİR
    Kayıt tarihi : 06/12/08


    Başarı Puanı Başarı Puanı:
    Nusayrilik (Arap Aleviliği) Imgleft100/47Nusayrilik (Arap Aleviliği) Emptybarbleue  (100/47)

    Nusayrilik (Arap Aleviliği) Empty
    MesajKonu: Geri: Nusayrilik (Arap Aleviliği)   Nusayrilik (Arap Aleviliği) EmptySalı Mart 03, 2009 8:32 pm

    İHTİDAYA ZORLAMA
    II. Abdülhamit zamanı, dünya siyaseti açısından karışık bir dönemdir. İmparatorluk zayıflamıştır. Avrupa Devletleri, Osmanlı topraklarını işgal etmekte, karışıklıklar çıkarmaktadır. Toplumsal bütünlüğü korumak amacıyla, Yezidi, Dürzi, Nusayrilere karşı Sünnileştirme politikası güdülmüştür. Yezidi ve Dürziler'den; cizye alınmamış, askere alınmış, millet statüsü verilmemiştir. Sünni islama geçtikleri zaman ihtida ettikleri kaydedilmiştir. Nusayriler'de aynı işleme tabi olmuş, ancak Sünnileşince tashih-i İman ettikleri bildirilmiştir. Lazkiye mutasarrıfı (1890), İstanbul'a gönderdiği yazıda; Sahyun bölgesi Nusayrilerinin Sünni-Hanefi mezhebe geçtikleri bildirilmiş ve eğitimleri için okul-cami yapımı istenmiştir. Böylece, bölgede yaygın Cami inşa ederek bir ihtida amaçlanmıştır.
    Nusayriler bu baskı dönemini takiyye ile atlatmışlardır. lazkiye mutasasarrıfının belirttiği gibi sünni hanefiliğe geçmemişlerdir. müslüman olduklarını padişaha bildirmiş ve padişahın cami yapılmasını kabul etmişlerdir. ancak camilere gitmemişlerdir.

    Nusayrilikte Hz. Ali
    Nusayriler için doğal olarak hz Ali çok önelidir. inanç temelleri onun üzerine kuruludur. hz Ali yi anlatmadan önce affınıza sığınarak Mevlananın hz Ali ile ilgili kasidesini suacağım. Nusayriler, diğer anadolu alevileriyle tarihsel bir bağları bulunmadığı için inanç sistemleri anadolu Alevilerinin ozanları üzerinde değildir. ama bunun nedeni bu şahısların bazıları hariç onları tanımıyor olmalarıdır. ama ozanların deyişleri Nusayriliğin inanç sistemini anlatır şekilde olduğu gibi nusayrilerin diğer Anadolu Alevileriyle tarihsel olmasada inançsal bağları olduğunu gösteriyor. yeri gelince anlatacağım ama şimdiden söylemem gerek ki çok büyük benzerlikler var.
    Na'ti Ali

    O açıklayıcı imam, o Tanrı velisi safa ehlinin vücut güneşidir. Yerde, gökte, mekânda, zamanda Hakla duran o imamın zati, iç ve dış temizliğiyle Vasıflanmak vaciptir. Çünkü küfürden, ikiyüzlülükten kurtulmuştur, temizdir...
    Onun konağı birlik âlemidir. Dünyevi ve beşeri sıfatlardan dışarıdır. O, insanın hakikati ve canı gibiydi. Her şey fanidir, fakat can yaşar, ölmez. Onun hareketi kendinden diri olan ezeli varlıktandır. Beka çevresinde döner dolaşır, yaratıkları yaratanın zati gibi o bakidir. Hakkın yüksek sıfatları Ali'nin vasfıdır. Hakkın sıfatları zaten ayrı değildir. O, Tanrının yapışmış O olmuştur. Hani duyduğun lâhûtun o gizli hazinesi yok mu; işte O odur. Çünkü o, haktan hakla görünmüştür. O hazinenin nakdi, tükenmez ilimdi. işte o ilimden maksût, yüce Ali'dir. Hakkın hikmetini ondan başka kimse bilemez. Zira o hakimdir, herşeyin bilginidir. ibtidasız evvel o idi, sonsuz ahirde odur. Peygamberlere yardım eden o idi, velilerin gören gözü de hakikatten odur. Yüzünün nurlu pırıltısı, kendi ziyasından bir güneş yarattı. O, hak iledir; hak ondan görünür. Hakka ki, o hak ile ebedidir. Âdem'in toprağı onun nurundan idi. O sebeple meleklerin tacı oldu; Allah'ın isimlerini ondan belirledi. O temiz ve yüce imamın ilmi sayesinde, Âdem her şeyi anladı. O nur tek olan yaradanın nuru olduğu içindir ki, melekût onun huzurunda secde ettiler. Evet, muhakkak ki, Âdem, o imamın nuru ile bütün ilahi isimleri bildi... Şit, kendinde Ali'nin nurunu gördü ve yüksek alemi öğrendi. Nuh, kendinde yüksek menzile ulaştırıncaya kadar, istediğini hep ondan buldu. Gene ondandır ki kurtuluşa eren Nuh, dehir de gayret tufanını buldu da beladan kurtulmuş oldu. Halil Peygamber, dostlukla onu andı da, ateş ona al lale oldu Nemrut’un ateşi, o Allah'ın dostuna hep gül, nesrin, lale oldu. Gene o idi ki, keyfiyle kendi koyununu İsmail’e kurban etti. Yûsuf, kuyuda onu andı da o saltanat mülkünü süsleyen tahtı buldu. Yakup onun önünde bir çok inledi de Yûsuf'un kokusunu alıp gözleri açıldı. İmran'ın oğlu Mûsa, onun nurunu gördü de uzun geceler hayran kaldı. Kırk gece kendinden geçti; kavuşma ve görüşme zevkine daldı. Sonra dedi ki: Yarabbi! Bana bu lütuftan bir âlâmet ver Hak ona iste sana Yed-i Beyza (Nurlu el)'i verdim;dedi. Gene Ali'nin vergisidir ki, Meryem'e arkadas oldu da Isa vücuda geldi... O seriatte ilim sehrinin kapısıdır. Hakikatte ise iki cihanın beyidir. İki cihanın sultani Muhammet, hakka yakınlık gecesinde, Allah'a kavuşmanın harem yerinde onun sırrını gördü. Ali'nin nutkunu, Ali'den dinledi. Ali ile birleşilen o yerde Ali'den başkası bulunmaz. Allah yolunda gidenler isteyicidirler; Ali istenilendir. Söyleyenler söylerler, susarlar. O susmaz söyler. Ebedi ilim, onun göğsünde parlayıp görüldü. Vahyolunanların sırlarını,
    o hakikat olarak bildi ve bildirdi. Ümmetine haykırdı:
    -- Allah yolunda Ali, sizin kılavuzunuzdur.
    Allah'a içi doğru olanlar yüzlerini ona çevirmişlerdir. Zira o şahtır, doğru yolu gösterendir, efendidir...
    O bütün peygamberlerin sırrında idi. Cenabı Mustafa:
    -- Benimle açıkça beraber bulundu dedi.
    Dinde evvel, ahir o idi. Allah ile içli dışlı idi... İste bunları söyledim ki, bu yüksek mananın nüktesini öğrenesin de yüksek velayete eresin. Sence apaçık bilinsin ki, hakkiyle yüce olan odur.

    Ey efendi! Benimle boşuna kavga etme bu böyledir. Hakikat
    budur ki, hepimiz zerreyiz, güneş odur. Biz hepimiz damlayız,
    deniz odur.

    Cihan var oldukça Ali var olur
    Cihan var olurken de Ali vardı.
    Cihanın temeli suret buluncaya kadar var olan Ali idi. Yer resmedilinceye, zaman husule gelinceye kadar var olan Ali'idi. Veli, vasiy olan şah Ali, cömertliğin, keremin, bağışın Sultani Ali idi. Ali'den ötürü melekler Ademe secde ettiler. Adem bir kıble gibi idi, secde olunan Ali idi., Adem de, Sit de, Eyyub de, İdris de, Yusuf da, Yunus da, Hud da, Musa da, Isa da, İlyas da, Salih peygamber de, Davud da Ali idi. Nefsin tamamından ötürü cihan sofrası üzerinde elini bulaştırmayan kahraman aslan Ali idi. Kur'an'ın yer yer, ayetlerinde Tanrı’nın ismetini vasf ile övdüğü Kur'an sırlarının kaşifi Ali idi. Kapısının toprağı kadir ve kıymette Arşın semasından daha ileri geçen, o durmadan hakka secde eden arif Ali idi. İslam’ın yolunda is düzelmedikçe , durup dinlenmeyen o şerefli, vakarlı Sah Ali idi. Hayber kalesinin kapısını bir hamlede koparıp açan o kaleler fatihi Ali idi. Afaka her bakışımda gördüm ki, yakın yüzünden her varlıkta var olan Ali idi. Bu küfür olmaz, küfrolan bu söz değildir.

    Cihan var
    oldukça Ali var olur,
    cihan var olurken de Ali vardı.

    Tebriz'in Şems-ül Hakki cihanın gizli ve açık sırlarından her ne
    gösterdinse hepside Ali idi.
    MEVLANA CELALEDDİN RUMİ
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://forumydy.yetkinforum.com
     
    Nusayrilik (Arap Aleviliği)
    Sayfa başına dön 
    1 sayfadaki 1 sayfası
     Similar topics
    -
    » Alevİ Halkimiz Akp Nin Alevİlİgİ İstİsmar Etmesİne İzİn Vermeyecektİr

    Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
    Yolumuz Devrim Yolu :: Genel Kültür :: Alevilik-
    Buraya geçin: